10 Ağustos 2009 Pazartesi

Cafe Clementine - Galatasaray Adasi

Cumartesi aksami Galatasaray Adasi'ndaki Cafe Clementine' e gittik. Rezervasyonumuz yoktu, cat kapi Ada'ya gidelim dedik, Clementine' de de bos masa vardi, oturduk.

Galatasaray Adasi Istanbul'un en guzel yerlerinden biri, kelimenin tam manasiyla Bogaz'in orta yerindesiniz. Ada'nin icindeki mekanlar Pasha gelenegiyle baslayan Havana, Sortie vs diye devam eden "Kurucesme Stili", ama bu sefer kapida "sen buraya hafif gelirsin" havasindaki kasinti bodyguard'lar yerine gelene "merhaba, hosgeldiniz"diyen duzgun gorunumlu insanlarla karsilaniyorsunuz. Galatasaray nezaketi ister istemez bulasmis...

Icerisi hafiften kaotik, her yerde masalar, bir hareket, rahat rahat yemek yeyip bogazin keyfini cikaramiyorsunuz. Garsonlar kisa mesafede sprint atar vaziyette, sadece biz yemek yerken 3 kez tepsi devrildi.

Cafe Clementine hafiften zorlama Fransiz/Italyan vs havasi verilmeye calisilmis ama ikisinin arasinda kalip "alisveris merkezi cafesi" seviyesinin uzerine pek cikamamis bir yer. Bize bakan garson son derece iyi niyetli olmasina ragmen fazla sayida masaya baktigi icin yetisemedi. Suc onun degil, garson sayisini az tutan isletmenin.

Biraz tok gittigimiz icin fazla yemek yiyesimiz yoktu, peynir ve sarap ile keyif yapalim dedik. Peynir tabagi -hakkini vermek lazim- bol cesitli ve iki kisi icin fazla bile sayilabilecek sekilde, iyi secilmis bir siyah uzum esliginde geldi (31 tl). Sarap benim hatam, kotu bir Sicilya Shiraz'i idi, neden sectiysem bilmiyorum. Peynir ile birlikte bir de Bresaola Bruschetta istedik, o da bol ve lezzetliydi, Clementine' in hakkini vermek lazim (25 tl). Yemek olarak Muge penne aldi, iste o kotuydu.

Nedense bizim ascilar malzemeleri atinca kendiliginden yemegin olacagina inaniyorlar, ama kullandiklari malzemelerin tadlarini one cikarmayi ya da onlari harmanlamayi bilmiyorlar. Kisacasi "kendilerini" vermiyorlar. Sonuc olarak tadsiz tuzsuz bir "makarna" yiyorsunuz. Muge'nin yemegi de aynen iste boyle geldi.

Istanbul' da yemek yapmayi "is" degil de "ask" olarak goren sef var mi??????

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Pandeli - Misir Carsisi

Pandeli' ye girmeden once Yeni Camii' nin yanindan Hayvan Pazarini takip ederek yarim bir yay yapin, sonra Misir Carsisi'na arka kapidan girin. Biraz Misir Carsisi' ni biraz dolasin, Pandeli' ye sonra cikin. Eti bir gun oncesinden marine etmek gibi, yemekten evvel once Eminonu ve Misir Carsisi' nin havasini icinize soluyun, yemege sonra oturun.

Pandeli cok uzun zamandir Istanbul gastronomisinin onemli isimlerinden, yarim yuzyili askin bir zamandir da Misir Carsisi'nin ust katindaki yerinde faaliyette. Iceri girdiginizde yorgun ama elegan bir atmosfer icinde buluyorsunuz kendinizi, hele hele Eminonu ve carsinin kaotik hareketliliginden sonra yukari ciktiginizda bir anda kendinizi rahatlamis hissediyorsunuz. Garsonlarin hic bir seye acelesi yok, nasilsa sadece oglen menusu var, Yeni Camii 400 senedir oldugu yerde, insanlarin kosusturmalari da ayni sekilde.

Yemeklerden oncelikle klasiklesmis patlicanli borek ve kagitta levregi deneyin. Daha evvel bunlari tattiysaniz da tas kebabi, dolma, ya da et yemeklerinden isteyebilirsiniz. Hepsi harika, ama ozellikle levrek enfes. Fiyatlar tuzlu, yemekler 25 lira civarinda, iki kisi ickisiz 100 liraya cikabilirsiniz. Ama fine dining havasinda guzel bir yemek icin deger. Averaj bir yerde dekorasyona bu parayi verecegime gercek bir lokantada yemek yemegi tercih ederim.

Yaklasik onbes senedir Pandeli'ye giderim, menu, garsonlar, icerisinin dinginligi ama en onemlisi lezzetler her sey ayni, degismiyor. Masalar hic bir zaman tam dolmaz, isim yapmis Turk Lokantalarindaki uyduruk turist gruplarini goremezsiniz cunku pahallidir. Tek tuk duzgun kiyafetli yabanci ya da etraf esnafi sessizce mekanin sakinligini bozmadan yemek yerler.

Bulabilirseniz Galata Koprusu' ne bakan bir masada oturmanizi tavsiye ederim.