22 Mart 2010 Pazartesi

Delicatessen

Hep ama hep bir seyler eksik kaliyor.

Ambians, yemeklerdeki yaraticilik, malzeme kalitesi, servis, fiyatlar, her nasilsa bir turlu bir araya gelemiyorlar. Diyeceksiniz ki zaten bunlarin hepsini bir araya getirip tutabilen kac yer var...

Teorikte dunyayi bilen, belli bir formasyondan gecmis insanlarin buyuk paralar yatirarak actiklari yerlere bakiyorsunuz, genellikle aldatici bir sozde kalitenin arkasina gizlenmis isletmeler. Ya isletmeci isin basinda durmaz calisanlar kafasina gore takilir, ya da parayi yatiran sadece goz boyama bir dekorasyon ile isi goturebilecegini sanir. Iki sene sonrasinda da ayni mekanda baska bir isim gorursunuz.

Malesef cumartesi aksami Nisantasi'nda gittigimiz Delicatessen' de bu klasmana giren restaurantlardan.

Delicatessen ya da delicacies adi uzerinde agzinizin suyunu akitan gourmet yiyeceklerin, etnik lezzetlerin, salamlarin, soguk etlerin musteri geldiginde tadmasina izin verecek, belki bir iki masa ve a la minute menusu olan isletmeler. Hadi suslu laflari birakayim, bildigimiz sarkuteriler aslinda. Bana sorarsaniz "Sutte" ve Kozyatagi ve Astoria' da subeleri bulunan "Okko" Istanbul' un belki de hakiki deli'lerindendi. Birisi sandvicinin uzerine cikamadi, digeri de iflas etti.

Nisantasi Delicatessen kendisine sarkuteri susu vermis bir isletme. Iki kat, giris cafe-vari, alt kat ise daha bir dining havasinda. Biz asagida oturmayi istedik. Gittigimiz saat de erkendi, dolayisiyla mutfak cumartesi kaosuna kendisini henuz kaptirmamisti.

Delicatessen' de kullanilan malzemeler kalitesiz, mutfak ise zayifti. Etler tatsiz, marine edilmemis, ve kurutularak izgara edilmis sekilde geldi (bonfileyi pisiremiyorsaniz artik ne pisireceksiniz?). Bari soyledigimiz sarap ve peynir ile avunalim derken gumbur gumbur calan rap-vari muzikler pek izin vermedi.

Ortami olusturmak sadece parayi bastirip mekani dekore etmekle olmuyor, kisacasi para her zaman saadet getirmiyor... Sefinizi iyi secmez, malzemede ucuza kacar, hele bir de bangir bangir alakasiz muzikler calarsaniz "ambiansi" olusturamazsiniz, yarattiginiz sadece sanal bir ortam olur.
Delicatessen'de iki kisi sarap, peynir ve iki ana yemek ile 200 lira odedik. "Never... Jamais..." kategorisine eklemedim zira iyi niyetli bir servis ve pahali olmasina ragmen iyi secilmis bir sarap menuleri vardi; ama bir daha gidermiyim derseniz, belki kahve icmeye ya da kahvaltiya, ama yemege sanmiyorum.

P.S. Musterinin aslinda tek istedigi "keyif" almak; kimisi damagina meraklidir, kimisi manzaraya dalar gider, kimi sadece dostlarla sohbet ister, aslolan hep keyiftir. Musteri yemegi begenmedi mi? Tamam yemegini degistir, ama sonunda kucuk bir jest yap, kendini affettir, keyfini kacirma, telafi et. Sonucta bizim bir yemegimiz kaldi, digeri gitti, iki kisi ayri ayri yemek yedik, keyif almadik ve sonra da kalktik. Bu malesef Delicatessen' de de ayni Zuma' da da. Yok aslinda birbirlerinden farklari... Ama gidin Caddebostan'daki Il Padrino ya da Vali Konagi' ndaki Pasta Presto'ya, sahiplerini her zaman islerinin basinda goreceksiniz, dahasi iyi bir sey yapmak icin tasidiklari tutkuyu hissedeceksiniz. Tamam belki ayni satafata sahip degiller, ama gercekler. Dukkanlarindan girdiginizden itibarenki kokular, muzikler, kosusturma gercek. Italya' da en basitinden bir trattoria'ya, Viyana'da bir pastaneye (cafe demiyorum bildigimiz 70ler stili pastane) gidin, iceri girdiginizde hava sizi carpacaktir.
Biz her iste oldugu gibi isin kolayina kacmada, parayi yatirdim oldu demekte ustayiz ne yazik ki.


1 yorum:

  1. Bende şu anda istanbul'da KAHVALTI Expres üzerine bir format geliştirmeye çalışıyorum, tabi biraz farklı konsept evlere yönelik yani, ama yazdıklarınız gercekten beni cok tamamlayan şeylerle dolu ve dikkate alacağım. Teşekkürler

    Mustafa

    YanıtlaSil