23 Kasım 2009 Pazartesi

Ratatouille - fare Remy' den dersler ...

Gecenlerde Beylerbeyi tarafina balik yemege gittik. Gunesli harika bir gun, Kasim olmasina ragmen sicaklik disarda oturmaya musade ediyordu. Oturduk, ve Muge'yle birbirimize baktik "ne yiyelim" diye.

Istanbul' da gittiginiz hemen hemen her balik lokantasinda yiyeceginiz seyler bellidir. Beyaz peynir, haydari, patlican salata, tursu, ara sicak olarak kalamar, midye ya da donmus karidesten yapilma guvec, ben siparisinizi aldim, standardinin disina cikamazsiniz... Artik cok sevmeme ragmen kalamar da yiyemiyorum (her yer fabrikasyon kesilmis tadsiz tuzsuz kuzey denizi kalamarini onunuze koyuyor) Allah'tan son bir kac zamandir Ege tarafindan deniz borulcesi, cibes, hardal otu, radika gibi otlar ya da fava gibi mezeler yapilmaya baslandi da menulere biraz renk geldi. Gerci hala deniz borulcesinin kilcigini almayi bilmeyen restaurantlar da cikiyor ama olsun.

Arada yeni bir sey deneyenler de olmuyor mu, oluyor. Ama genelde balik kokoreci gibi yine baska bir yemegin kopyasi olan, baharattan yenmeyecek seyler ortaya cikiyor; bazen de guzel yemek ya da mezeler deneniyor, ama bir tutmaya gorsun, bir ay icinde her restaurant ayni seyi tepsisine ekliyor, ama ruhunu katmadan, sadece komsusunu kopyalayarak. Ornek mi, "levrek marin" marine ...

Baligin en guzeli, manzaranin en buyuleyicisi Istanbul'da ama geleneksel kaliplarin otesine cikmayi kendisine zul goren, tembellige alismis ascilar sayesinde bir yere oturunca birbirinize iste bizim gibi ne yiyelim diye birbirinize bakiyorsunuz.

Halbuki, buyuk Chef Gusteau' nun Ratatouille' de dedigi gibi "kimsenin yaraticiliginiza sinir koymasina izin vermeyin". Yeni teknikler, yeni lezzetler deneyin, olmadi eskileri temel alarak yeniye ulasmaya calisin, ama ne olur su menulere bir iki tane daha yeni lezzet ekleyeyin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder